Karmaşanın yüksek, kaosun harlı olduğu bir polisiye: Buzlar Çözülünce

Gaye Keskin

Melih Günaydın’ın ikinci kitabı ‘Buzlar Çözülünce’, Düşbaz Kitaplar etiketiyle geçtiğimiz günlerde okuyucuyla buluştu.

Birbirine paralel iki ayrı yolculuğun ve kovalamacanın anlatıldığı ‘Buzlar Çözülünce’, sayfalar ilerledikçe kilitlerin açıldığı, sırların gün yüzüne serildiği, karanlıkların derinliğinin seçilebildiği; merakın güçlü, karmaşanın yüksek, kaosun harlı olduğu polisiye bir kitap.

İKİ AYRI HİKAYE

Melih Günaydın, kitabın birinci bölümünü Kartepe’de kaybolan üniversite öğrencileriyle açarak indigolu bir oğlu olan komiser Defne ve yardımcısı Mehmet’le okuru tanıştırıyor. Kartepe’de bulunan ve kaybolan öğrencilere ait olmayan bir ceset ise ikilinin yol haritalarını değiştiriyor. Maktulün başına ne geldiği, kimliği ve katillere giden yolculuk, romanın Defne ve Mehmet’le çizilen rotasının omurgasını oluşturuyor.

Kitabın ikinci bölümü ise öncesinde psikolog ve Ali’nin sessizliğiyle başlıyor, sonrasında da psikoloğun Ali’den “bir ev, bir ağaç ve bir insan” figürü çizmesini istemesiyle şekilleniyor. Bu üç figür, Ali’nin travmalarının su üstüne çıkmasını sağlayarak, tıpkı stres altındaki bir salyangozun yaptığı gibi kabuğunu kırmasına, kendisine yeni bir kabuk inşa etmesine olanak sağlayacak yolun ilk işareti oluyor.

KOMİSER DEFNE’NİN ÇATIŞMASI

Kitabın Defne’yi anlatan bölümleri boyunca, önce maktulün cinsiyetindeki belirsizliği çözdüğümüz, sonra cinsel yönelimlerle ilgili önyargılarımızın tozunu silkelediğimiz, daha sonra da Afganistan’ın karanlık gerçeklerinden biri olan Bacha Bazi’yle rastlaştığımız ama tüm bunların arka planında yalnız başına çocuk büyütmenin rampalarında tökezleyen, eğilip bükülse de mücadelesinden vazgeçmeyen Defne’nin yanmaz kırılmaz duvarlarıyla tanıştığımız yollarda geziniyoruz.

Peki bu yollara dizilen engeller neler?

Paul Lafargue’nin ‘Tembellik Hakkı’ isimli kitabında şöyle bir pasaj vardır: “Kapitalizmde boş zaman, çalışanların dinlenip güç topladıktan sonra yeniden işbaşı yapabilmelerine yarar. Kapitalistler için zorunlu olarak ‘yitirilmiş’ olan bu süre aslında işin vazgeçilmez bir parçasıdır. Asıl olan iştir, her şey ona göre düzenlenir.”

Kabaca iş, insanın efendisidir.

Melih Günaydın’ın ‘Buzlar Çözülünce’deki ana karakteri Komiser Defne bu anlatının eseri. Kitabın ilk bölümünde cinsiyeti belirsiz olan, sonrasında Defne’nin travmalarından birini uyandırarak aklının dehlizlerine sızan maktul ve maktulün kimliğine ulaşma çabası, Defne’nin, Başkomiseri ile olan çekişmelerini pekiştiriyor. Zaman, işe ait bir imge haline geliyor; Başkomiserin olası çekincelerinin de başkaldırmasıyla birlikte, Defne maktulle ilgili detayları kontrol edemez duruma getiriliyor. Nihayetinde Komiser Defne, bir karar vermek durumunda kalıyor: Özel eğitime gereksinimi olan oğlu için çarkların kapitalistler ve güçlüler için döndüğü bu engellere boyun mu eğecek, yoksa ideallerinden vazgeçmeyerek cinayeti mi aydınlatacak?

HANSEL VE GRETEL

Kitabın Ali’yle olan kısmı ise, tıpkı bir matruşka gibi katman katman açılarak, öncesinde Ali’nin çocukluğuna dair üzerini kapattığı travmalarla, sonrasında kendisiyle benzer şeyler yaşamış olduğunu fark ettiği diğer çocuklarla, daha sonrasında ise VR gözlüklerinin, Sravların, Breadcrumbların kılavuzluk ettiği bilimkurgu etkisindeki sanal gerçekliklerle aralanıyor.

Melih Günaydın, tam da bu noktada Hansel ve Gretel masalının evrenini yeniden tasarlayarak, Cadı’yı, Karga’yı, Hansel ve Gretel’i bu evrene konumlandırıyor ve tıpkı masallardaki gibi siyah-beyaz, iyi-kötü, kazanan-kaybeden insanlara hayat veriyor. Türkiye’deki mülteci sorununa, sorunun altında kaynayan sulara, herkesin gördüklerine ve dahi kimsenin görmediklerine değinerek, heyecanı yüksek bir macera yaratıyor.

YOLLAR, ZEYNEP, RAFİ VE KESİŞME

Ali ve Defne’nin kitabın geneli boyunca ayrı ayrı süren yolculukları tavşan dudaklı adamla kesişiyor. Zeynep ve Rafi’nin iki ayrı koldan arandığı hikâyeler, ikisi arasındaki bağıntının ortaya çıkmasıyla birlikte, tek bir kovalamacaya dönüşüyor.

Buzlar Çözülünce, Melih Günaydın, 256 syf., Düşbaz Kitaplar, 2023.

Defne’nin bölümlerinden birinde Rafi’den bahsedilen şu kısım; “Afgan iş adamlarının organizasyonlarından birine gelmişti. Yanıma gelip ‘Sen etrafı iyi biliyormuşsun,’ dedi. ‘Afganistan’dan gelen filmlerin satıldığı bir yer biliyor musun?’ diye sordu. Ben de halledebileceğimi söyledim. Telefonumu aldı. O günden sonra onu götürüp getirdim. Her seferinde bir poşet porno CD ile arabama biniyordu. Onu Beşiktaş Meydanı’na götürmemi istiyordu” dediği yerden, Ali’nin bölümlerinden birindeki, “Çocukların fotoğrafları dönmeye devam ederken Ali gözlerini kapadı. Midesi bulandı, öğürmemek için kendisini zor tuttu. Ekran tekrar karardı, kalın ses konuşmaya başladı: Açık arttırmaya katılıp teklif vermek için masanın üzerindeki cihazları kullanabilirsiniz” hikayeye taşınıyor ve karanlıkların zifir gerçekliği tam da bu noktalarda ortaya dökülmeye başlıyor.

Sahipsiz olduğu düşünülen ya da çeşitli travmaların etkisi altında olduğu saptanan çocuklar, Uysallar Holding tarafından birer ava dönüştürülüyor. Zeynep’in önce olta sonra da zincirli bir av olduğu bu yolculuk, Rafi’nin kendisini ve kız kardeşini kurtarma çabasıyla çakışırken, Ali-Eylül, Defne- Mehmet ikililerini de bir araya getiriyor.

KURBAN KOVALAMACISI

Melih Günaydın, ana karakteri Komiser Defne’ye hayat verirken, klasik polisiye yazarlarının birçoğundan ayrılan, bu yüzden de okur adına tartışmalı olacak bir yol izliyor. Defne, ne Dashiell Hammett’in Sam Spade’i gibi zekasıyla okuru kıskıvrak yakalayan ne de Sherlock Holmes gibi kendine hayran bırakan biri olarak karşımıza çıkıyor. Defne, bazen indigolu oğlu Barış’ın üstün zekasıyla yol alan, bazen yanlış izleri kovalayan, bazen de tesadüfi şekilde gerçeklerle yüz yüze gelen bir komiser yalnızca. Onu hikâyenin başköşesine oturtan mefhum ise, dahil olmaması istenen cinayet davasının peşini bırakmaması.

Bu noktada, Defne ve Mehmet’in kurbanın kimliğine dair kovalamacalarının beklenenden uzun sürdüğünü, kurbanın kimliği belirlendikten sonra ritmin oturduğunu söylemek mümkün.

Aynı gerçeklik, hikayenin Ali’yle yol alan tarafında da bizi yakalıyor. Ali’nin resimlerdeki baca figürünün psikolojideki çağrışımından feyz alarak giriştiği esrarengiz yolculuk, başka bir kurbana giden yola döşenen taşlara dönüşüyor. Ancak bu kısımda da kurbana dair detaylar Günaydın tarafından; örtük, bilinçli bir şekilde karmaşık ve okura tahmin olanağı vermeyecek şekilde sıralanıyor. Bu da yine klasik polisiye okurunun kendini polisin yerine koymasını engelliyor.

METAFORLAR, GERÇEKLER, SANAL GERÇEKLER

‘Buzlar Çözülünce’; çok katmanlı, çok karakterli, iyi ve kötünün kalın sınırlarla ayrıldığı, odak noktasının zaman zaman değiştiği bir gerçekçilik romanı. Ancak, VR gözlükleriyle karanlık ormanlarda kaybolduğunuz, şekerden evlere, yollara atılan ekmekleri yiyen kargalara, çocuklara kötülük yapan cadılara rastladığınız bir sanal gerçekçilik de aynı zamanda. Hatta kimi zaman yaraların travmalarla eş zamanlı kullanıldığı, geçmişe dair karanlıklar aydınlatılırken yaraların kabuklarından kurtulup kanamaya başladığı metaforik bir çalışma da.

Peki, okuru böylesine doyuran bu imgeler, aslında başka bir şeyin önüne geçmiyor mu? Mesela tüm kavramların yıldız olduğu bu yüzden de her birinin hakkını tamamen alamadığı bir engellilik yolculuğuna… Hansel ve Gretel, Bacha Bazi, travesti olduğu düşünüldüğü için cinayeti örtbas edilen maktul, mülteci sorunu, cinsel saldırı mağduru çocuklar; aslında her biri ayrı ayrı parlatılmayı hak eden yıldız imgeler değil mi? Bu noktada, Melih Günaydın’ın tüm bu yıldız kavramları bir yumak haline getirdiğini, başarılı bir kurguyla iç içe geçirdiğini ancak öznel bir bakış açısıyla, tek başlarına kullanıldıklarında hazzın daha yüksek olacağını söylemek mümkün.

BUZLAR ÇÖZÜLDÜĞÜNDE

Sobalı salondan Asiye’nin inlemelerini duydum. Masanın altından onu seçebiliyordum ama karşısındakinin sadece ellerini görebiliyordum. Memelerini sıkıyordu, dizlerimin üzerinde sürünerek yana kaydım. Amcamı gördüm, Asiye’ye bakıp pis pis gülüyordu” diyor Ali ‘Buzlar Çözülünce’de ve birkaç sayfa sonra sözü Defne’ye bırakıyor: “’Çocuklara mı? Ne gibi bir kötülükten bahsediyorsunuz?’ diye sordu Defne. ‘Gürültüden rahatsız olduysak onlar çocukların çığlıklarıydı. Bakmayın siz gazetelerin öyle yazdığına, birkaç tanesi doğruları yazdı fakat mahkeme kararıyla haberleri kaldırdılar.‘”

İşte bu iki ayrı alıntı, buzların kalınlığını gösteriyor bize.

Peki cinayetler aydınlatıldığında, çocukların üzerindeki karanlıklar kalktığında, suçlular cezalarına kavuştuğunda yani buzlar çözüldüğünde her şey bitecek mi?

Hayır…

Beyaz buzlar içlerindeki yabancılıklardan arınacak yalnızca. Geriye şeffaflıkları kalacak. Herkesin buzların içinde olanları gördüğü, pek çoklarının elinden bir şeyin gelmediği, kazımaya güçlerinin yetmediği, daha evvelden olanların olmayı sürdüreceği ve masalların kötü adamlarının kötü olmaya devam edeceği o gerçeklik.

SON SÖZ

Öyleyse gelin, kitabın anti kahramanlarından birinin cümlesiyle biraz daha üşüyelim. Çünkü üşürsek, daha kolay uyanırız:

“Cezamı mı? Kim bana ceza verecek ha? Kokain sattığım milletvekilleri mi, oğlan sever sendika başkanı mı? Rüşvet alan emniyet müdürü mü? Karısına işkence eden devlet sanatçısı mı? Kim bana ceza verecek? Hepsinin sırları cebimde, hepsinin sahibiyim.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir